Konu: Sağlıktan tasarruf ölüm demektir Ptsi Mart 09, 2009 12:41 am
Sağlıktan tasarrufun ölüm demek olduğunu kaydeden TTB 2`inci Başkanı Metin Bakkalcı, uygulanan sağlık politikaları ile `insanlıktan felsefi olarak kopuş yaşandığını`, sorumlusunun da hükümet olduğunu söyledi. Sağlık Bakanı`nın görevini, Babacan`a terk ettiğini de kaydeden Bakkalcı, `sağlıkta çöküş` programına derhal son verilmesini istedi.
Sağlıktan tasarruf ölüm demektir` Hükümetin IMF`nin isteği uyarınca sağlık harcamalarında kesinti yapmasını değerlendiren TTB 2`inci Başkanı Metin Bakkalcı, `sağlık` ve `tasarruf` sözcüklerinin asla birarada kullanılamayacak iki sözcük olduğunu, çünkü sağlıkta tasarrufun `ölüm` demek getirdiğini söyledi. TTB Genel Merkezi`nde Genel Sekreter Orhan Odabaşı ve Merkez Konsey Üyesi Haluk Başçıl ile birlikte basın toplantısı düzenleyen Bakkalcı, `sağlıkta çöküş` anlamına gelen `Sağlıkta Dönüşüm Programı` ve `sağlıkta tasarruf` uygulamalarını değerlendirdi. Hastaların, sağlık hizmetine erişememeleri sonucu sağlık çalışanları ve hekimlerle karşı karşıya geldiklerini, gerilimin arttığını kaydeden Bakkalcı, `Bizim varlık nedenimiz hastalarımızdır. Bu olanlardan asli olarak bizim hiçbir sorumluluğumuz yoktur` dedi. Türkiye`nin, asla yan yana gelemeyecek iki sözcük, sağlık ve tasarruf ile tanıştığını kaydeden Bakkalcı, bu iki sözcüğün yan yana getirilmesini şiddetle reddettiklerini söyledi. `Sağlıkta tasarruf ölüm demektir, nasıl bu iki sözcük yan yana gelebilir` diyen Bakkalcı, üretimlerinin sağlık ve mutluluk olması gerektiğinin altını çizdi. `İnsanlıktan felsefi olarak kopuş yaşanıyor` diyen ve sorumlusunun hükümet olduğunu kaydeden Bakkalcı, bütün uyarılarına rağmen hastanelerin 3.5 katrilyonluk borcunun silindiğini, hastanelerin kaloriferlerini bile yakamaz hale getirildiğini, masrafların artması nedeniyle `özele giden hastaların kamuya kaydırılması kararı alındığını`, ama bütün bunlara ilişkin uyarılarının dikkate alınmadığını söyledi. `Öngörüsüzlük değil, politika` Bütün bu sonuçların hükümet tarafından öngörüldüğünü, IMF`ye verilen niyet mektubunda da taahhüt edildiğini dile getiren Bakkalcı, bütün bunlar yaşanırken, kararlar alınırken `niye Sağlık Bakanı`nın olmadığını` sordu. Bakanın görevini, Babacan şahsında IMF`ye devrettiğini kaydeden Bakkalcı, şimdi de aylık geliri 127 YTL ve altında olan Yeşil Kartlılarla uğraşılmasını eleştirdi. Resmi rakamlara göre nüfusun yüzde 26`sının, yani 18 milyonun aylık gelirinin 127 YTL ve altında olduğunu, bunların ancak 11 milyonunun yeşilkartlı olduğunu aktaran Bakkalcı, `vicdanı ayağa kaldıracak bu duruma çözüm bulmak, 7 milyona da Yeşil Kart sağlamak yerine, en çok sağlık hizmetine ihtiyacı olan yaşlılar ve emeklilere daha iyi sağlık hizmeti sunmak yerine sağlık hizmetlerini daha da ulaşılamaz hale getiriyorlar` dedi. Maliye Bakanlığı`nda durmadan genelge yayınlandığını, `anlaşılamadığından` denilerek yenilendiğini, sağlığın ticari terimlerle anılır, hekimliği hastalık satan meslek grubuna dönüştürdüklerini dile getirin Bakkalcı, toplum olma, birlikte yaşama temel unsurlarının örselendiğini, bütün bunlara karşı bir yetkilinin çıkıp da açıklama bile yapmadığını söyledi. Bütçede sağlığa ayrılan payın görülmediğini aktararak, bütçe çizelgesini gösteren Bakkalcı, buna rağmen tasarruf adı altında en dip olandan kesinti yapıldığının da altını çizdi. `Sağlıkta IMF reçeteleri çözüm değil` Türk Sağlık Sen Genel Başkanı Önder Kahveci de yaptığı yazılı açıklamada, sağlıkta IMF reçetelerinin çözüm olmadığının altını çizerek, `dünyanın hiçbir yerinde IMF`nin ülke halkları lehine yaptığı bir uygulama yoktur` dedi. Hükümetin IMF reçetelerine Türkiye`nin sağlığını teslim etmemesi gerektiğini belirten Kahveci, vatandaşların sağlığının hiçe sayılarak, adeta ölüme terk edildiklerini dile getirdi. Temel sağlık hizmetlerine ayrılan payın yüzde 90`ını personel giderlerinin oluşturduğuna, 2006 bütçesinde yatırımlarla ilgili bir kalem olmadığına işaret eden Kahveci, sağlığın ticari bir meta haline geldiğini, sağlık kuruluşlarının işletmeye dönüştürüldüğünü hatırlatarak, hükümeti biran önce bu yanlış politikalardan dönmeye çağırdı. Lenf kanserlerinin ilaç paraları ödenmiyor Sağlıkta Dönüşüm Projesi`nin gerçek yüzü uygulanmaya başlamasıyla birlikte yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Myastania Gravis (Kas hastalığı) ve lenf kanseri hastalarının yaşadıkları, Sağlıkta dönüşüm ve Genel Sağlık Sigortası`nın problemlerini ortaya koydu. Sağlık Emekçileri Sendikası`nın Pratisyen Hekimlik Derneği ve hastalar ile düzenlediği basın toplantısında bu hastalıkların tedavisinde kullanılan ve hayati öneme sahip olan on ilacın dokuz tanesi piyasada bulunamadığı belirtildi. Piyasada bulunabilen tek ilacın ise IG VENA N adlı ilaç olduğunun belirtildiği açıklamada bu ilacın da fiyatının SSK`nın hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar içen ödediği ücret limitinin üzerinde olduğu ifade edildi. Hastalar mağdur Toplantıda söz alan Yüksel Akçiçek oğlunun 6 yıldır Myastina Gravis hastası olduğunu belirtti. Akçiçek `Biz iki aydır ilacın farkını ödeyemediğimiz için IG VENA N adlı ilacı alamıyoruz. Benim eşim işçi, 450 milyon lira maaş alıyor. Oğlum için IG VENA N ilacını kullanmamız ve farkını ödememiz durumunda bize aylık 2500 YTL`ye mal oluyor. Bu maaşla bu fark nasıl karşılanır` diye sordu. Dört yıldır tedavi gören Yeliz Bengi ise ` 8 Mart`a kadar ilaçlarda hiçbir sıkıntı yoktu. Şu an piyasada bulunmayan IG VENA N adlı ilacın eşdeğerlerini kullanıyordum. Ama ne olduysa 8 Mart`tan itibaren eşdeğer ilaçlar birden ortadan kalktı ve biz IG VENA N ilacına mahkum olduk` diyor. Toplantıya Pratisyen Hekimlik Derneği adına katılan Dr. Hasan Değirmenci yaşanan durumun sağlıkta tasarrufun `ölüm` anlamına geldiğinin en iyi örneklerinden biri olduğunu söyledi. Adına `Sağlıkta dönüşüm Projesi` denen projeden bir an önce geri dönülmesi gerektiğini söyleyen Değirmenci, `Bu çöküş bir an önce durdurulmalı` dedi. SES İzmir Şube Başkanı Ergun Demir ise, `Asgari ücretle çalışan bir işçi bi parayı nasıl ödeyecek` diye sordu. Eşdeğer ilaçların fark ödemeden alınabilirken piyasada bulunamamasının tesadüf olmadığını kaydeden Demir, `Bu uluslar arası ilaç tekellerinin kar hırsının hastaların acıları üzerinden şekillendiğini gösteriyor` dedi. Sağlığımız Ayşe Teyze`ye emanet Sağlıkta Umut Vakfı`nın yaptığı bir araştırma, Türkiye`de hastalandığı halde sağlık hizmeti almayanların oranının yüzde 63.72 olduğunu ortaya koydu. Hekime başvurmak yerine kendi kendini tedavi etmeye ya da ilaç kullanmaya yönelenlerin en büyük gerekçesi ise `paralarının olmaması`. Bu kesimin `buzdağının görünmeyen yüzünü` oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Mehtap Tatar ise, `Hastalananlar komşu Ayşe Teyze`ye başvuruyor` diyor. Sağlıkta Umut Vakfı`nın 2005`te yaptığı araştırmaya göre, Türkiye halkının yüzde 36.28`i hastalandığında sağlık hizmeti sunucularından tedavi alıyor. Yüzde 29.96`lık bir kesim ilaca ve tıbbi ürünlere başvururken, kendi kendini tedavi edenlerin oranı yüzde 19.33, hiçbir şey yapmayanların oranı ise yüzde 12.27. Teşhis testlerine başvuranlar yüzde 1.95, geleneksel hekime başvuranlar ise yüzde 0.21`lik bir grubu oluşturuyor. Hastalık halinde hiçbir şey yapmama ve tedaviye başvurmama nedenleri ise Türkiye`de sağlık hizmetlerinin paralı hale getirilmesinin sonuçlarına işaret ediyor. `Para olmaması` yüzde 47.7`lik oranla birinci sırada yer alırken, bunu yüzde 12.4 ile `Cahillik` izliyor. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği önceki gün düzenlediği panelde konuşan Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehtap Tatar ise, sağlık hizmetine ihtiyaç duyduğu halde hizmet almayanların `buzdağının görünmeyen yüzü`nü oluşturduğunu kaydetti. 2003-2004 yıllarında yapılan hane halkı araştırmasının sonuçlarını aktaran Tatar, tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünenlerin yüzde 13`ünün hiçbir şey yapmadığını, yüzde 10`unun kendi kendini tedavi ettiğini, yüzde 30`unun ise ilaca başvurduğunu söyledi. Tatar, `Hastalananlar komşu Ayşe Teyze`ye danışıyor, geleneksel yöntemlere başvuruyor` dedi. GSS daha da kötüleştirecek Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Orhan Odabaşı ise gazetemize yaptığı değerlendirmede Türkiye`de insanların sağlık arama davranışlarının düşük olduğuna dikkat çekerek, `Bunu kültüre bağlamak doğru değil. En önemli neden sağlık hizmetlerinin ücretli hale getirilmesi, örneğin eskiden ücretsiz hizmet veren sağlık ocaklarında 8 milyon muayane ücreti istenmesi. Sorun sadece hekime ulaşma, tanı, tedavi ve ilaç değil. İnsanlar aç, sağlıksız koşullarda yaşıyorlar.` dedi. Genel Sağlık Sigortası ile 127 YTL aylık geliri olanlardan 64 YTL prim isteneceğini, primini ödeyemeyenlerin de sağlık hizmeti alamayacağını belirten Odabaşı, `Primini ödeyemeyenler, anne, babasından duyduğu bilgileri kullanacak, kendi olanaklarıyla tedavi olmaya çalışacak. Sosyal Sigortalar ve GSS Yasası`nda da `kişilerin sağlığından kendilerinin sorumlu olduğu` açıkça ifade ediliyor. İnsanlara `başınızın çaresine bakın` deniliyor. Bunu kabul etmek mümkün değil` diye konuştu. Tedavi masrafları doktora Sağlık Bakanlığı, yeni bir genelge ile osteoporoz tedavisinin yılda birden fazla yapılamayacağını bildirdi. Bakanlık birden fazla tedaviyi gerekli gören doktora ise mali yükümlülük getirdi. Sağlık Bakanlığı`nın genelgesinde, `Kemik Mineral Yoğunluğu ve Osteoporoz ilaçları için gönderilen `Osteoporaz Tedavisi Endikasyon ve Güvenlik Formu`nun reçeteyi yazan doktor tarafından doldurulması, kaşelenip imzalanması (form 3 yılda bir doldurulacak ve 3 ayda bir de fotokopisi reçete eden hekim tarafından kaşelenip imzalanacaktır) ve kurumların bu konuda bilgilendirilerek, formun ancak uygun biçimde doldurulup imzalanması durumunda ilaçların geri ödemesinin yapılacağı kaydedildi. `Osteoporoz tedavisi son 6 ay içinde DEXA ile yapılan Kemik Mineral Yoğunluğu(KMY) ölçümü ile planlanır. DEXA ile yapılan KMY ölçümü en erken 1 yıl sonra tekrar edilebilir ve yılda birden daha sık yapılamaz` denilen genelgede, aktif D vitaminlerinin yalnızca kronik böbrek hastalığı, kronik karaciğer hastalığı, hipoparatiroldizm hastalarında veya 70 yaşın üzerindeki kişilerde kullanılabileceği, bunun dışındaki klinik durumlarda osteoporoz korunma ve tedavi için normal D vitaminleri kullanılacağı bildirildi. Genelgede, doktora `Hastaya osteoporoz tedavisi amacıyla verilen ilaç bilimsel endikasyon ve güvenlik ilkeleri dikkate alınarak reçete edilmiştir. Bu formda verilen yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu beyan eder ve aksi durumda olası tıbbi/etik/hukuksal/mali süreçlerin sorumluluğunu kabul ederim` yazan bir belge imzalatılıyor. `Hastaların tedavisi kesilecek` Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Orhan Odabaşı, uygulamanın şu anda sağlık hizmeti alan insanların mağduriyetine yani tedavilerinin kesilmesine neden olacağını söylerken, uygulama mağdur olacak doktorların ilaç yazmakta da güçlük çekeceğini söyledi. Bakanlığın bilim ortamında kabul görmemiş kriterler getirdiğini ifade eden Odabaşı `Bakanlık sadece osteoporoz hastalığının değil, diğer hastalıkların tedavisine de kısıtlama getiriyor` dedi. Eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş ise yaptığı açıklamada, genelge ile ilgili olarak `Bu çok çirkin bir şey. Doktora yazdığı reçeteden dolayı tehdit eder şekilde uyarılar yapılıyor, taahhütname imzalatılıyor. Doktorun yetkilerini kullanması sınırlandırılıyor. Reçeteye rağmen taahhütname imzalatılması yanlış. Bu mesleğe müdahaledir` dedi. Durmuş, Bakanlığın osteoporoz ve diğer hastalıkların tedavisine sınırlama getirmesini ise `Sağlıkta tasarruf öldürür` diyerek yorumladı.
Konu: Geri: Sağlıktan tasarruf ölüm demektir Ptsi Mart 09, 2009 9:02 am
tşkler
Konu: Geri: Sağlıktan tasarruf ölüm demektir Salı Mart 10, 2009 9:08 pm
paylaşım için teşekkürler
Konu: Geri: Sağlıktan tasarruf ölüm demektir Salı Mart 17, 2009 3:38 pm
paylaşım için teşekkürler
Konu: Geri: Sağlıktan tasarruf ölüm demektir Çarş. Mart 18, 2009 3:47 pm
paylasim icin sag ol.
Konu: Geri: Sağlıktan tasarruf ölüm demektir C.tesi Mart 28, 2009 7:22 pm